1 Aralık 2025
Yazan: Elma
Aras, nefesini tutmuştu. Duvarın pürüzlü sıvası parmak uçlarını kaşındırırken, yanındaki Can ve Lale’ye işaret etti. Mahallenin en eski, en perili olduğu söylenen evinin arka bahçesindeydiler. Evin yanındaki sundurmanın paslı kapısı, aylardır ilk defa yerinden oynamıştı. Hava soğuktu ama terliyorlardı. Aras fısıldayarak, “Sadece bakıyoruz. İçeri girmek yok,” dedi. Kapının altındaki ahşap eşik çürümüştü ve rüzgar estikçe inleyen bir ses çıkarıyordu.
Can bir cesaret öne atıldı ve kapının ahşap yüzeyindeki bir deliğe gözünü dayadı. Hemen ardından Lale de kapı ile çerçeve arasındaki bir parmak aralığı kadar olan açıklığa eğildi. Gördükleri şey, herkesin anlatıp durduğu hayalet hikayelerinden çok daha garipti. Loşluk ve toz içinde, odanın ortasında devasa, kırmızı renkte, yün yumağından yapılmış gibi duran bir nesne vardı. Ve hemen yanında, hiç kımıldamadan duran küçük, sallanan bir sandalye…
Aras da kendine bir boşluk buldu ve gördüğü şey karşısında o da şaşkına döndü. Can, hayaletlerle dolu bir ev beklediği için gördükleri karşısında rahatladı, gülerek içeri atladı. Yerdeki kırmızı yün yumağını pelerin gibi sırtına geçirip, “Bakın, ben Süpermen’im!” dedi. Ama Aras ve Lale gülmüyordu. Kırmızı yün sanki Can’ı yutmuştu; yalnızca boğuk bir ses geliyordu. Ardından büyük bir çığlık duyuldu.
“Hemen anneme gitmemiz lazım, Can’ı kurtarmamız gerek!” diye bağırdı Aras.
Lale, “Annem bizi burada görürse çok kızar. Onu biz kurtaralım!” diyerek kırmızı yünün altına girdi. Ondan da bir çığlık yükseldi.
Aras, birkaç dakika içinde nasıl bu kadar garip olay yaşandığına anlam veremedi. Dayanamadı ve yün yumağının içine girdi. İçerisi karanlıktı; korkudan o da çığlık attı. Düşüyordu, nereye ineceğini bilmeden… Sonra bir anda etraf aydınlandı. Beyazlık gözlerini kamaştırıyor, etrafı göremiyordu. Derinden fısıltılar duydu:
“İki çocuk bitti, şimdi bir yenisi geliyor.”
“Şşşşt, sus! Güzel misafirlerimiz var.”
Birden etraf sarı ışığa büründü. Duvardaki tablolar ve kuklalar konuşuyordu. Aras şaşkınlıktan sesini çıkaramadı. Uzakta Can ve Lale’nin “Aras!” diye bağırdıklarını duydu. Bir anda yere ineceğini anladı ama yumuşak bir iniş yaptığını sanırken gözünü açtığında kendini havada buldu. Üçü de uçuyordu! Korkularını unutup el ele tutuşarak kahkahalar attılar. Bulundukları yer uzun bir koridordu; ne kapı ne de çıkış yolu vardı. Sessizce içlerinde düşünürlerken yanlarına sönük kırmızı bir balon geldi. “Siz de mi kayboldunuz?” diye sordu.
Üçü birden başlarını salladı. Balon, “Ben Kırmızı,” dedi.
Aras hemen, “Ben Aras, bunlar da Can ve Lale,” dedi.
Can şaşkınlıkla, “Balonlar konuşur muymuş?” diye sordu. Kırmızı üzüldü.
Lale hemen, “Ben biliyordum, ayrıca konuşan balonları da çok severim,” diyerek Kırmızı’nın gönlünü aldı.
Aras, “Burada ne zamandır varsın? Buradan nasıl çıkacağız?” diye sordu.
Tam o sırada koridor yankılandı. Kırmızı iç çekti, “İşte geldi…” dedi. Derin bir ses duyuldu: “Çıkış yolunuz bende saklı. Sorularımı doğru yanıtlarsanız kurtulabilirsiniz.”
Aras cesurca öne çıktı: “Sor bakalım.”
Ses kıkırdadı: “Marketten aldım bir tane, eve geldim bin tane.”
Can hemen atladı: “Nar!”
Ses kahkahalar attı. Lale öne çıktı: “Bizimle dalga geçemezsin! Acilen eve gitmemiz gerek!” dedi. Ses alaycı bir tonda, “Öyle kolay olmayacak küçük hanım,” diye karşılık verdi. Bir anda elinde yeşil ve mor kartlarla turuncu bir ahtapot belirdi. Ses, “Seçin,” dedi.
Çocuklar binlerce kartın arasında kalakaldı. Aras’a yeşil daha güvenilir geldi. “Bence yeşili seçelim,” dedi. Diğerleri de sorgusuz onayladı. Aras karta dokunduğunda kendini yatağında buldu. Aras bunun bir rüya olduğunu düşündü ama emin olamadı. Gerçek olup olmadığını anlamak için arkadaşlarının yanına gidip o perili denen eve tekrar girmeleri gerektiği düşüncesi aklını kurcalamaya başladı.
